4 Kasım 2011 Cuma

Her Zaman Papaz Pilav Yemez

Dün gece yine adrenalini yüksek hop oturup hop kalktığımız bir maç izledik. Avrupa Ligi’nde tamam mı yoksa devam mı gecemiz şükürler olsun ki zaferle noktalandı. Kolay olmayacaktı elbet, olmadı da…

Dinamo Kiev denince hepimizin aklına kötü anılar gelebilir. Maça çıkmadan öncede herkesin kafasında aynı soru işaretleri vardı. Tek yol galibiyetti ama nasıl olacaktı? Oynadığımız 3 maçı da kaybetmiştik, bunlara bir yenisi daha eklenecek miydi? Ancak böyle bir mücadele ve alın teri ile gelen bir zafer yakışırdı Şanlı Beşiktaş’a. Taraftarımıza da ayrı bir parantez açmak gerek tabi ki.


Maça genel olarak iyi ve kontrollü başladık fakat her zaman ki gibi cüretkârca harcadık güzelim atakları dakikalar ilerledikçe o etkinliğimizi de kaybettik. Dinamo Kiev ise Sheva olmasa bile alışılmış futboluna dönmeye başladı biz düştükçe; iyi top çeviren, milimetrik ara paslar atan, yardımlaşan kimliğine bürünüyordu ki dinamik ve çalışkan orta sahamız buna izin vermedi. İlk yarıyı bu şekilde bitirdik, asıl kıyamet 2. Yarıda başlayacaktı...

Quaresma’nın mini resitalleri ile mahkûm ettik Kiev’i sahasına, mahkûm ediyorduk etmesine ama hastalığımız haline gelen gol bölgesindeki etkisizliğimiz bitmiyordu bir türlü. Derken kornerden gelen ve adeta ”Havada durdum şahitlerim var !” diyen doğum günü çocuğu EGEMEN’İN Altın Kafası sevince boğdu bizi. Bu bir rüya olmalıydı 30 bin kişi İnönü’de, milyonlarca kişi ekran başında mutluluk çığlıkları atıyordu.

Afallayan Kiev takımına öldürücü vuruşu yapamadık. - Zaten ne zaman Beşiktaş bir maçı alıp götürdü ki- Zaman geçmek bilmiyordu, aynı hataya düşüyorduk savunmaya çekiliyorduk. Oyuncu değişiklikleri de fayda etmedi ve o malum son 22 saniyeyi yaşadık. Kalbimiz durdu, nefes alamadık adeta hissizleştik saniyeler geçmek bilmedi dakikalar saatler oldu bize. Hepimiz “Acaba ?” dedik. Fakat başta Cenk, İsmail, Veli ve Ernst olmak üzere 11 Kartal Yürek “Bu sefer olmaz” dedi. Son düdük çaldı ve rüya gerçek oldu. Bu sefer şans bize güldü. Nasıl derler bilirsiniz “Her Zaman Papaz Pilav Yemez”

Fark ettiyseniz son 3-4 maçta kadromuz oturdu ve o saçma revizyon sevdamızdan vazgeçtik. Bunun meyvesini de alıyoruz yavaş yavaş, artan Türk kalitemizde buna dâhil. Geri dörtlümüz yabancı sınırlamasından dolayı TSL’ de zor bir araya geliyor fakat Avrupa’da bu kozu kullanmaya başladık. Orta sahada çalışkan isimlerleyiz yalnız hep merkezden kaleye gitme sorunumuz var. Çalım denen futbolun güzelliğini Ricardo’dan başka kullanan olmayınca işler kanatlara kalıyor. Veli en çok gelişim gösteren oyuncu olsa da, hücuma destek vermeye çalışsa da maalesef yetmiyor. Belli bir süre sonra tıkanıyor o bölge bu nedenle Fernandes’i aradığımızı düşünüyorum, hem hücum da hem de duran toplarda. O olmayınca maestro eksiğimiz olduğu çok bariz göze çarpıyor.

Carlos Carvalhal ile bitirelim sözü, kişilik olarak 10 üzerinden yıldızlı 10 alabilecek tam
camiamıza yakışan bir insan, ama gel gelelim Antrenörlüğü için aynısını söylemek çok zor. Schuster’in yerleştirdiği oyunun hücum kısmındaki varyasyonlar ve atraksiyonlar onun kitabında yazmıyor ama peki nasıl oluyor da daha yüzdeli bir başarı sağlıyor? Nedeni çok basit, Tayfur Hoca’nın temellerini attığı “takım olgusu” anlayışını yerleştiriyor gün geçtikçe. Ya da bizim kabullenemediğimiz defansif oyun sistemine alışamadık.

Avrupa’da bambaşka bir kimliğe bürünen takımımız bu sonuçlarla 2.sıraya yükseldi ve ipleri eline aldı. Şahsen kalan iki maçtan 6 puan almanın imkânsız olduğunu düşünmüyorum. Güzel günler geçiriyoruz 10 günde 10 puan topladık. Çok erken belki ama kalktık ayağa yürüyoruz güneşe...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder