28 Ekim 2012 Pazar

Basketbol Günlükleri 4 - Tecrübe



- Karşıyaka maçı ile sezonun ilk "resmi" mağlubiyetini aldık 7 maç sonra. Telafisi mümkün olan gereksiz bir deplasman kaybı diyip geçmek gerek. Takım olarak tepki gösteremediğimiz anlar sıkıcı.

- Bir Arroyo, bir Hawkins, bir Erceg aradığımız anlar bunlar. Hatta ben Pops Mensah Bonsu'yu da katarım. Topu alıp sorumluluk almaktan ziyade bir smaç, bir spektaküler hareket ile rakip oyuncuların üzerine gidebiliyordu. Çoğu röportajında psikoloji eğitimi aldığını, eğitimini rakibin üzerine oynamak konusunda kullandığını da söylüyordu zaten. Patrick kaçak dövüşüyor bazı zamanlarda. O iş olmuyor.

- Karşıyaka deplasmanı gibi 5-6 maç kaybedilsin, zararı yok. Euroleague, tecrübeyle yürünecek bir yol. Asıl amaç Top 16'lardan, Son 8'lerden ziyade seneye tekrar katılmak olmalı. Önümüzdeki sezon Euroleague'e katılmanın yolu kendiden "pahalı" derbileri kazanmaktan geçiyor. Takım hala güçlendirebilir. Bu ara NBA takımları bazı oyuncularının kontratlarını feshediyor. Eurleague'de grup aşamaları bitince sözleşmeleri bitirilen oyuncular olacak. Sponsor/sponsorsuzluk durumu ne olacak bilmiyorum ancak bir Galatasaray örneği var. Bu sezon Euroleague'e tekrar katılabilselerdi bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Bugünün maçları önemli ancak bu takım seneye de Avrupa'da birincil turnuvada olmalı.

- Barcelona deplasmanı, kaybedilse "e normal", kazanılsa "VOHA N'OLUYOR LAN" ikilisi arasında bir maçtı. Tam ortasını yaşattı takım. Fark yanıltmasın. Son iki dakikada açılan fark "tecrübe" ve "oyuncu kalitesinin" göstergesi. Maç boyunca direnmek, yeri geldiğinde öne geçmek güzel iş. Her mevkide geniş rotasyona sahip tecrübeli bir takıma karşı oynanabilecek en güzel oyun vardı sahada. Barcelona ayarında takıma karşı iki basit top kaybı yaparsanız, maçı bitiyorsunuz işte. Dersine iyi çalışan antrenör kadrosu ve koç farkı bu maçlarda çıksın ortaya. Barcelona'yı böyle yakalamışken kafasına bir tane vurmak çok güzel olurdu ya neyse. Tecrübe. Tecrübe. Tecrübe.

- Günün maçı Tofaş. Maç başlangıcı olabilecek en kötü senaryo. İlk 5 dakikaya kadar neredeyse sadece 1 sayı üretebildi takım. 3 hücum "hatalı yürüme" düdüğüyle kesildi. Bir yerde teknik faul çalındı. "Yine avrupa dönüşü?" derken toparladık neyse ki. Tutku sağlam oynadı, ikinci yarı Patrick "skorer" kimliğine döndü. Uzunlardan gelen asist katkısı günün sürprizi. (swf'si sonda)

- Maçın olayı Dasic'in kesilip Falker'in oynaması. Sakatlık durumu falan var mı bilmiyorum ama olması gereken oldu. Skor üretmekten ziyade savunması ve ribaund kovalaması için takıma dahil edilen Falker'in skora da yakın oynamasının sebebi de Tutku Açık oldu bu maç. "Tutku'nun uzunu" belki Falker bile olabilir birgün. Bakalım.

- Önümüzdeki iki tane son derece önemli ve zor maç var. Ya çıkar, ya batarız önümüzdeki hafta. 2'de 2 gelsin bayram edelim.

Maç Sonuçları:
Euroleague, 
3. Hafta: Barcelona 72-60 Beşiktaş 
BBL,
2. Hafta: Pınar Karşıyaka 86 - 79 Beşiktaş
3. Hafta: Beşiktaş 72-55 Tofaş

Haftanın Maçları:
Euroleague,
02 Kasım Cuma, 20:00:  Beşiktaş CSKA - Moskova
BBL,
05 Kasım Pazartesi, 19:30: Fenerbahçe - Beşiktaş 

Bonus (sozcelyk'e teşekkürler): 
Falker'in Bloğu
Falker'in Alley-oop Asisti (bu biraz beklenmedik oldu ama eheh)

22 Ekim 2012 Pazartesi

Önce siyah, sonra beyaz.



Son 3 maçını 1'ini şanssız (Antep) 1'ini kötü ( Sivas) 1'ini de (Fb) sahaya çıkmamış yaparak kaybeden Beşiktaş için kritik bir maç olacaktı şüphesiz ki Trabzon maçı.

Orta sahanın en kritik adamı Veli, bir ümitlendirip bir acaba diyen tam 4 maç üst üste iyi oynayan Necip, şu aralar en çok aradığımız olan "golcü" kimliğine sahip belki de tek adamımız olan Pektemek, s.o.s diye bağıran sol bekin alternatifsiz adamı İsmail, fiziken halen istediği kıvama gelemeyen Muhammed, ve niye alındığı belirsiz olan Mehmet Akgün'den yoksun bir Beşiktaş sahada mücadele edecekti.




Sahaya çıkan 11; : McGregor; Hilbert, Sivok, Ersan, Uğur Boral; Toraman, Özyakup; Holosko, Fernandes, Almeida; Batuhan

Ersan Gülüm'ün stopere yerleşmesi Escude'nin yedekte kalması bence yerinde bir tercihti. Fiziki olarak kendini toparlayan ve kafa olarak da iyice hazır hale gelmeye başlayan Ersan ne tesadüftür ki yine Cüneyt Çakır'ın yönettiği bir Trabzonspor maçında Giray ile girdiği mücadele sonucu çapraz bağlarını koparmıştı. 2011 ocaktan bu yana bir de antrenmanda kopardıktan sonra belki de ilk kez tam hazıra yakın bir Ersan'ı izleyecektik. Nitekim öyle de oldu Sivok ile uyumu sayesinde iyi bir maç çıkaran Ersan böylece kendisi için de güven aşılayıcı bir maçı geride bıraktı.

Sahadaki 11'de tek sorun Bremen'de sadece 3-5 maç ileri 3'lünün solunda oynayan Hugo Almeida'nın kanatta oyuna başlamasıydı.  Bu tercih hem hala hazır olmayan bir Batuhan'ın son 15-20 dakikalık yapacağı katkıyı engelledi hem de hücumda pasla çıkmak yerine nasılsa ileri de iki uzun var mantığıyla takımı şişirme uzun topla çıkmaya teşvik etti.

Hazırlık maçlarında harikalar yaratan Oğuzhan ilk kez İnönü'de 11'e girmiş ve Toraman da en başarılı olduğu bölgede "süpürücü" rolünde maça başlayacaktı.

Maç iki takımda birbirini tartmak ve olursa da bir tane duran toptan sıkıştırayım mantığıyla başlamıştı. Nitekim sırtı dönük adama faul yapma hastalığıyla birlikte duran toplar kazanmaya başlayan Trabzonspor, Sapara ile bunları McGregor'un üstüne doğru kullanmaya başlayınca karambollerde tehlike yaratsa da gole ulaşamadı.

İlk yarıda takımımızın en etkili ismi olan Oğuzhan 3 kişiyi çalımlayıp Almeida'nın önüne bıraktığı, Almeida'nın ise topu Batuhan'a havadan oynamak yerine yerden sert kesmeye çalışmasıyla ilk tehlikeli atağını gerçekleştiriyordu. Ayrıca maçın 40. dakikasında da yay civarından müthiş bir şut atan Oğuzhan ilk yarıda Fernandes'ten rol çaldı desek yanlış olmaz.

Bamba'nın maçtaki tek hatasıyla Fernandes topu Onur'a zayıf bir vuruşla yollayınca etkili olabilecek bir pozisyon daha tehlike yaratamadan son buluyordu. Bamba için ise bir not düşmek lazım kim bulup getirdiyse tebrik edelim gerçekten çok dengeli bir stoper.



Yediğimiz gole gelelim. Fernandes sinirlerine hakim olamaması malesef başımızı ilerde daha da derde sokacak gibi. Olcan'ın ısrarla 9.15'e gelmemesi Fernandes'in sinirlenip topu Olcan'a vurdurmak istemesi ve dönen topun gol olması belki bir tesadüf ama yine de daha dikkatli olmalı Fernandes. Pozisyon içinse top Olcan'a çarpıyor ( numaralı tribün ofsayt kamerasından belli oluyor sadece çarptığı ) ama çok ufak yön değiştirdiği için hakemler malesef pozisyonu süzemedi ve Olcan'a kart çıkartamadı. Çıplak gözle izlediğimde ben de çarptığını görememiştim açıkçası.

Fernandes'in topu kaptırması ve ardından Zokora'dan yediği yalandan çalımla birlikte boşluğu iyi gören Zokora'nın attığı pasta Halil Ersan'dan yediği acayip tekmeye rağmen Sapara'ya duvar oluyor, Toraman'ın Sapara'yı tüm engelleme çabalarına rağmen top Yasin'e geliyor. Buraya kadar defansif olarak tüm görevleri yerine getiren bir Beşiktaş savunmasında yine zayıf halka olarak nitelendirebileceğim Uğur Boral'ın topa yerine adama gitme hastalığı başımıza dert oluyor ve görsel olarak güzel bir gol yiyoruz. Bu gol hem takımın moralini sıfırlıyor hem de tribünde "Quaresma" seslerinin yükselmesine neden oluyordu.

Golden sonra Halil'e yaptığı faulden mi yoksa itirazdan mı gördü Ersan kartı bilmiyorum fakat faulden dolayı ise kart son derece doğruydu. Bir de Almeida'ya ilk yarıda Trabzonspor atağa çıkarken Zokora'ya arkadan yaptığı faul sonrası verilmeyen bir kart var. Aslında Cüneyt Çakır'ın hiç es geçmeyeceği bir faul türüydü ama garibime gittiği için bu notu da paylaşmak istedim.



Devre arasında ise hayatımda ilk kez bu kadar kelimenin tam anlamıyla kaosu yaşıyordum. Eski açıkta benim sayabildiğim aynı anda en az 5 kavga çıktı. 15 dakika boyunca a.c.a.b'ın hiçbir müdahalesi olmadan insanlar birbirini dövdü. Gerçekten hala o şoku atlatmış değilim. Çok ilginçti kavgaların neden çıktığı hakkında pek bir fikrim yok basın "Quaresma" diye yazmış ama bence hem tribünler çok gergin hem de kapalıda maç izlemiş insanların eski açığa geldiğinde söylediği sözlere cevap veren insanların fazlalığından olabilir bu diye düşünüyorum.
Samet Aybaba hatasından dönüp hiçbir varlık gösteremeyen Batuhan'ı oyundan alıp sol kanata Olcay'ı alıp Almeida'yı forvete çekti. Aslında maçın başlangıcında olması gereken dizilişe 45 dakika sonra ulaşabildik.


İkinci yarı başlarken tek isteğim iyi oynamayan Trabzonspor'un bir şekilde 2. golü atmaması ve bu kaos ortamının iyiden iyiye azıtmaması olacaktı. Az kalsın aklıma gelen başımıza geliyordu Halil'in müthiş şutu yürekleri ağızlara getirdi.

Bek oyuncularının sırtı dönük adama faul yapma sorunsalı Zeki'de de baş göstermiş olacak ki Olcay'ı indirmesiyle birlikte tehlikeli bir yerden serbest vuruş kazandık. Fernandes maç boyunca kullandığı tüm frikikler kısa kalmış ve etkili olamamıştı. Topu ilk kez kaldırdı ve Onur'un belki de maç boyunca yaptığı tek hatayla topu yan ağlara bıraktı. Özgüveni yerine gelen takım bu dakikadan sonra daha baskın oynamaya başlayacaktı.



Beşiktaş için ise yine en büyük tehlike Uğur Boral'ın kanadına Trabzonsporlu oyuncuların atacağı uzun veya derinlemesine toplardı. Nitekim bunlardan birinde Halil topu Yasin'le o da Olcan'la buluşturup top ağlara gitse de pozisyonun ofsayt olması bizi geriye düşmekten kurtarıyordu.

İkinci yarı ise attığı gol ile biraz olsun kafasını toparlayan Fernandes maça hükmetmeye başlıyordu. 3 kişilik bir slalom ile topu Olcay'la buluşturdu ancak Olcay topu kaleye göndermek yerine kaleciyi geçip topu ağlara göndermek yada penaltı almak için Onur'un soluna gidince ligimizin Volkan ile birlikte en iyi açı kapatan kalecisi Onur bu pozisyonu da kurtarmış oldu. 

Bir parantez de Olcay için açalım kendini çok kolay yere bırakıyor ve acı eşiği çok düşük. Yani çok kolay bağırıyor ve hakemle biraz fazla oynamaya çalışıyor. Bunu biraz azaltması gerekir çünkü haksız bir durumda takım lehine avantaj sağlarsa tribün tarafından çok tepki alacak.



Olcay'ın pozisyonundan 1 dakika sonra Ersan ise topla çıkışlarından birini yapıp topu maç içinde casper çalımını denemek dışında pek de etkili olamayan Holosko'ya atıyordu. Holosko ise asist niteliğinde bir pas ile Almeida'yı buluşturuyor Almeida ise 2-4'lük Fenerbahçe maçında kaçırdığı pozisyonun aynısını bir kez daha kaçırıp yine galibiyetten ediyordu takımını. 


Şu son 2 pozisyondan sonra Pektemek için çok üzülmek dışında elinden bir şey gelmemesi üzüyordu. Zaten kısıtlı kadroda bulunan santrforların hiçbirinin golcü özelliğinin olmaması takımın "golcü" diye bağırmasına sebep oluyordu. 

Bu 2 pozisyonun ardından verdiğimiz tek pozisyon ise Uğur Boral'ın Volkan Şen'den yediği şık çalım sonrası geliyordu. Uğur Boral'ın yerine Erkan Kaş yada Emre Özkan oynasa hem özkaynak düzeninden biri daha takımda olacak hem de en azından her hava topunda yüreğimiz ağzımıza gelmeyecek. 


Ve gelelim şu son malum pozisyona. Fernandes'in kısa kullandığı bir kornerden daha sonra topu Zeki uzaklaştırdıktan sonra ne yalan söyleyeyim maçı bitirecek diye düşündüm Çakır ama son bir top daha şans verdi ve Olcay'ın sahalarda az rastlanır inanılmaz top kontrolü ile birlikte topu yine Onur'a takışı ile maç bitti. İlk dokunuş golün yarısıdır derler İngilizler nitekim öyle de oldu bitiricilik faktörü yine 2 puanımızı uçurdu götürdü.



Bir de fotoğraflarda görünmeyen ama McGregor'un çimleri döverken ki hali keşke onu da çeke bilselermiş.






Velhasıl kelam yine boşa oynanan bir devre dışında 2. yarı koşan, yetenekleri el verdiği müddetçe iyi oynamaya çalışan, mücadele eden, keyif veren ve en önemlisi maç sonunda alkışlanan bir Beşiktaş vardı. Takımımızın en önemli eksiği boşa devre oynamak gibi duruyor. Onu halletmek asıl amacı olmalı Aybaba'nın.



Fotoğrafı gördüğümde aklıma gelen bir isim de Veli oldu. Keşke o da olsaydı o da yatsaydı dedim.


Bazen elinden geleni yaparsın tatmin olursun ama o sana yetmez. Bugün de o günlerden biriydi. 
İnsan bazen mutlu son istiyor.




19 Ekim 2012 Cuma

Basketbol Günlükleri 3 - Step by Step



Telekom maçının 61-60 bitmesi kocaman bir soru işareti oldu ama bir yandan "Euroleague üstü rehavet" diyip geçtik. Gerçi maç öncesi yardımcı koç jean-christophe prat twitterda "FOCUS" diye bağırmıştı da; sahada o focus'u göremedik malesef. Rahat kazanılmış Partizan maçının diyetini Telekom maçında ödedik diyelim kısaca. Ayrıca son hücumda üçlüğe giden rakibi de tebrik etmek lazım. Deplasmanda son hücumda çeyrek sayı bulursan öp başına koy be abim. İki dakika elin ısındı diye bu özgüven?

Gelelim Almanya deplasmanına. Boxscore ve özet maddelerle devam.



- Her maç öncesi muhabbetinde "Jerrels bu sefer patlayacak ya. Kesin yakacak bizi" diye diye adamı ayakta tutuyoruz. Mükemmel bir performansla tamamladı geceyi. Koç etkisi diyelim? Aman. Totem oldu. Biz adamdan sıkıntı beklemeye devam edelim, o da böyle devam etsin.

- Jerrels'ın oyun disiplininden koptuğu dakikalarda Tutku alıyor sazı eline. Bir süre sonra rakip defans Tutku'yu kapatınca Jerrels dönüyor ve "patlama" ile potaya yürüyor. Bu esnada Muratcan iki oyuncu ile de "tamamlayıcı" olabiliyor. Hem sayı, hem asist katkısı sağlıyor. Bir de penetre edip finger roll denediğinde başarı yüzdesi çok temiz. Gerekli anlarda sorumluluğu bu yolla alıyor, beceriyor. Aynı zamanda dış atış tehditi de sürekli. Üç parça da güzel işliyor. Bunlara Can Akın ve zamanla Kartal Özmızrak da eklenecek. Bu anlarda Jerrels'ı ikiye çekip potaya gidişine yol açmak en makulu gibi. Guard rotasyonumuz takım adına büyük denge.

- Markota "tam olarak" takıma girdi diyebiliriz. 3/3 dış atış, 6 ribaund, 11 sayı.

- Maça dair en ilginç istatistik: En fazla ribaund alan oyuncumuz Muratcan Güler. Sahada Jerrels'dan sonra en kısa ikinci oyuncu. Aldığı ribaundlardan ikisi hücumda.

- Dasiç'e her maç öncesi "hadi bu sefer" diyoruz, her maça güzel başlıyor da; sonradan bozuyor. İnada bağlıyor. Orada kopuyor işte. Bu maçta yine iyi başladı, sonra koptu. Haftasonu İzmir'de bir kez daha "hadi bu sefer" diyelim biz.

- Barış hiç süre almadı, ona şaşırdım. Bir sakatlık durumu falan da yok bildiğim kadarıyla. Onun süresini Falker çaldı biraz. İyi de çaldı. Falker'in iki maçlık Beşiktaş kariyer özeti twitterdan yayınlandı. Muazzam. Ahhah.



- Haftasonu rakip karşıyaka, takım Almanya'dan direkt İzmir'e geçiyor.

- Muhtemelen daha çok Barış izleyeceğiz. Ayrıca Cevher de Bamberg'de sadece 4 dakika kadar oynadı. Bir adet üçlük denedi, isabeti buldu, bıraktı. Haftasonunun 4-5'i belli gibi. Can ve Kartal da inceden süre almaya başlarsa güzel olur. Tabii sakatlık durumları önemli. Aman bir daha olmasın.

- Karşıyaka maçında Telekom maçı benzeri bir kanırtma olmasın, rahat rahat bitirelim temennisiyle bitirip, yardımcı koçun maç sonrası açıklamalarıyla kapatalım geceyi.




13 Ekim 2012 Cumartesi

Basketbol Günlükleri 2 - Euroleague'de İlk Adım


Kötü ile başlayayım. 6100 seyirci ile Euroleague'in haftalık "En fazla seyirci" sıralamasında 6. olmuşuz. Kötü değil ama kabul edilebilir de değil. Geçen sezonki yarı final ve final serilerinde değil Abdi İpekçi'yi; Sinan Erdem'i nefes aldırmayan bir salona çeviren taraftar "sayısı" nerede? Sayı diyorum çünkü gelen herkes mükemmeldi. Yine de boş pota arkalarının bahanesi yok. Haftaiçi dediğin Cuma, saat dediğin 20.00, ulaşım zor dediğin Abdi İpekçi İstanbul'un hemen her yerinden en fazla 50-60 dk mesafede.

Fenerbahçe'yi yine anlıyorum mesela. Daha "doymuş" bir şube olabilirler. (sayıca bizden fazlaydılar ancak nitelik bakımından fark bizden yanaydı) Anadolu Efes'in zaten gerçek anlamda güçlü bir taraftar kitlesi yok. Beşiktaş'ın, daha taptaze 4 kupa kazanmış bir takımın, tarihindeki ilk Euroleague maçında yarısı boş kalmış tribünlere oynamasını ben aklımda mantığımda bir yere oturtamıyorum. Biri izah etse ne güzel olur.

Maçın adamı Patrick. Yakışır. Hem savunmada hem hücumda kritik işleri var. Geçen sezon Hawkins'in yaptıklarını yapıyor. Başta ondan bir gömlek daha küçük derdim ancak o fark her maç azalma yolunda. Performans artışı gelirse Hawkins ile ilgili tek derdim okul kaydını yaparken zorlandığı çocukları olur. Kıyamam ya. Step back jumper'ına dilendiğimi önceden de söyledim. Size göre tesadüftür, bize göre signature move :(

Geçtiğimiz sezondan en önemli fark takımdaki görev ve sorumluluk dağılımı derim. O zamanlar her maçı farklı 2 oyuncu ile kazanırdık. Bazen Pops + Zoran, bazen Arroyo + Hawkins vs. ekstra işler yapar; geri kalanlar figüranlığa kadar düşebilirdi. 3v3 streetball maçına dönüyordu oyun yer yer. Şu sıralar takımda en az 8-9 kişi birbirine yakın seviyelerde oynuyor. Sadece taktik değişiklikler için rotasyon yapılıyor. Pas arası ve Blok durumu güzel. Savunmada yardımlaşma güzel. En büyük eksiğimiz fast breaklerdeki uyumsuzluk sanırım. Bir de Partizan'a karşı ribaundlarda çok sıkıntı yaşadık. Diğer rakiplerde daha zorlu uzunlar olacak. O durumu merak ediyorum.

İlk Euroleague maçından galibiyetle ayrılmak güzel. Haftanın en az sayı yiyen 3 takımından biri olduk. Averajda da ikinci başladık. Haftaya Brose deplasmanında gelecek bir galibiyet büyük kapı açar. Ondan sonraki Barcelona deplasmanında sürpriz aranır. 2 Kasım kritik. İçeride rakip CSKA. O ana kadar atılacak her basket takımı güçlendirir, Tribünü de doldurur bir zahmet.

Yarın -Pazar- Türkiye Ligi de başlıyor. Rakip Türk Telekom. Cumhurbaşkanlığı Kupası, Türkiye Kupası Eleme grubu, Euroleague derken artık sezon tam olarak başladı diyebiliriz. Türk Telekom maçında malesef İpekçi'deyiz. Sevmediğimden değil "malesef". Hatta totemli yerimiz orada. İki tane kupa kaldırmışız hem. Bizim olmuş orası da bayağı. Ancak Akatlar'ı fazlasıyla özlediğimden kıl olmaya başladım. TBL'nin sitesinde üçüncü haftadaki Tofaş maçı Akatlar'da oynanacak yazıyor. İnşallah orada kavuşuruz bizim asıl salona. Salon girişinden bir kafayı uzatıp kimler var kimler yok bir kerede görürüz artık.


4 Ekim 2012 Perşembe

Basketbol Günlükleri - 1 (Sezon Açılışı)



- Basketbol, ülkede bazen kulüpler ile yürüyen ancak net şekilde sponsorlar ile koşabilen bir branş. Yıllarını bu branşa vermiş biri değilim, bu sebepten fazla ahkam kesmeyeceğim; ancak basketbol tarihimize bakınca büyük mücadelenin şirketler düzeyinde olduğunu görebilmek için lazım olanlar sadece bir çift göz. Rakiplerin sponsor desteği ile iyice büyüdüğü ortamda sadece "Beşiktaş" isminin aldığı bu kupa, her şeyden önemli.

- Saha içinde bana göre iki çıkmazımız var. Biri, uzun rotasyonunda sağlam bir 4 kadromuz olsa da pivot mevkisinde tüm sezon Vidmar'a kalma ihtimali korkutucu. Yer yer Markota'nın oraya geçmesi mümkün ancak tatmin edici değil. Ayrıca Jerrels'ın oyun içinde takımdan kopması can sıkabilir.

- Falker, Koçun Fransa'da üniversiteden beri tanıdığı bir oyuncu. Hücumdan ziyade savunmada bize önemli katkı sağlaması gerekiyor. Ribaund toplama konusunda kadroya destek vermesi kritik. Avrupa'da Vidmar'ı yedeklemesi gerek. Ayrıca kişisel tahminim, sezon içinde ligde de Markota'yı dışarıda bırakabilir. Şu zamana kadar en az güven veren yeni transfer o gibi.

- Tutku'yu gördükçe aklıma Pops Mensah Bonsu geliyor. Muazzam ikili oyunlar olabilirdi. Maccabi, Sakatlığından dolayı sözleşmesini feshetmişti. Son durum ne bilmiyorum ancak olsa şık olabilirdi.

- Beşiktaş kupa kazanıyor. Ülkenin "spor kanalı" bayağı ilgi gösteriyor. Ertesi gün spor servisi programında "3 dakika", 14/16 programında ise "15 dakika" yer veriliyor. Hatta buna Mehmet Demirkol da parmak bastı. "İşte Beşiktaş'ın sorunu bu. Kendini pazarlayamıyor. Sponsorsuz takımın muazzam bir başarısı var ama biz de sadece 2 dakika ayırıyoruz. Fb veya Gs bunu yapsa ortalığı yıkarlardı" diyor. Gerçek ama komik olan yanı bunu Demirkol'un söylemesi.


- Mahmuti'nin Beşiktaş'tan çektiğini kimse çekmedi. Geçtiğimiz sezon normal sezonda bir kez yenebildi Beşiktaş'ı. Türkiye Kupasında yarı finalde Beşiktaş'a elendi. Yarı final serisinde ise 3-1 kaybetti. Şimdi de Efes ile bir hazırlık maçı ve bir kupa finali. Totalde bir sezonda 9 maçta 7 kez boyun eğdi Beşiktaş'a. Bu maçlar ile bir lig şampiyonluğu ve iki kupa kaybetti.

- Bir başarı yakaladıktan sonra sponsorun kıçını yalamayan koç da iyimiş be. Ataman olsa 3 gün Demirören cilası çekerdi.

- Önümüzde Türkiye kupası var. Cuma 20.15'de başlıyoruz. Yayın hakkını önce satın alıp, sonra yayınlamaktan vazgeçen Lig TV'ye sevgiler. Ardından Euroleague ve Normal sezon da başlıyor. Ben de bloga döneyim bari. Haftalık günlük tutarız.