22 Ekim 2012 Pazartesi

Önce siyah, sonra beyaz.



Son 3 maçını 1'ini şanssız (Antep) 1'ini kötü ( Sivas) 1'ini de (Fb) sahaya çıkmamış yaparak kaybeden Beşiktaş için kritik bir maç olacaktı şüphesiz ki Trabzon maçı.

Orta sahanın en kritik adamı Veli, bir ümitlendirip bir acaba diyen tam 4 maç üst üste iyi oynayan Necip, şu aralar en çok aradığımız olan "golcü" kimliğine sahip belki de tek adamımız olan Pektemek, s.o.s diye bağıran sol bekin alternatifsiz adamı İsmail, fiziken halen istediği kıvama gelemeyen Muhammed, ve niye alındığı belirsiz olan Mehmet Akgün'den yoksun bir Beşiktaş sahada mücadele edecekti.




Sahaya çıkan 11; : McGregor; Hilbert, Sivok, Ersan, Uğur Boral; Toraman, Özyakup; Holosko, Fernandes, Almeida; Batuhan

Ersan Gülüm'ün stopere yerleşmesi Escude'nin yedekte kalması bence yerinde bir tercihti. Fiziki olarak kendini toparlayan ve kafa olarak da iyice hazır hale gelmeye başlayan Ersan ne tesadüftür ki yine Cüneyt Çakır'ın yönettiği bir Trabzonspor maçında Giray ile girdiği mücadele sonucu çapraz bağlarını koparmıştı. 2011 ocaktan bu yana bir de antrenmanda kopardıktan sonra belki de ilk kez tam hazıra yakın bir Ersan'ı izleyecektik. Nitekim öyle de oldu Sivok ile uyumu sayesinde iyi bir maç çıkaran Ersan böylece kendisi için de güven aşılayıcı bir maçı geride bıraktı.

Sahadaki 11'de tek sorun Bremen'de sadece 3-5 maç ileri 3'lünün solunda oynayan Hugo Almeida'nın kanatta oyuna başlamasıydı.  Bu tercih hem hala hazır olmayan bir Batuhan'ın son 15-20 dakikalık yapacağı katkıyı engelledi hem de hücumda pasla çıkmak yerine nasılsa ileri de iki uzun var mantığıyla takımı şişirme uzun topla çıkmaya teşvik etti.

Hazırlık maçlarında harikalar yaratan Oğuzhan ilk kez İnönü'de 11'e girmiş ve Toraman da en başarılı olduğu bölgede "süpürücü" rolünde maça başlayacaktı.

Maç iki takımda birbirini tartmak ve olursa da bir tane duran toptan sıkıştırayım mantığıyla başlamıştı. Nitekim sırtı dönük adama faul yapma hastalığıyla birlikte duran toplar kazanmaya başlayan Trabzonspor, Sapara ile bunları McGregor'un üstüne doğru kullanmaya başlayınca karambollerde tehlike yaratsa da gole ulaşamadı.

İlk yarıda takımımızın en etkili ismi olan Oğuzhan 3 kişiyi çalımlayıp Almeida'nın önüne bıraktığı, Almeida'nın ise topu Batuhan'a havadan oynamak yerine yerden sert kesmeye çalışmasıyla ilk tehlikeli atağını gerçekleştiriyordu. Ayrıca maçın 40. dakikasında da yay civarından müthiş bir şut atan Oğuzhan ilk yarıda Fernandes'ten rol çaldı desek yanlış olmaz.

Bamba'nın maçtaki tek hatasıyla Fernandes topu Onur'a zayıf bir vuruşla yollayınca etkili olabilecek bir pozisyon daha tehlike yaratamadan son buluyordu. Bamba için ise bir not düşmek lazım kim bulup getirdiyse tebrik edelim gerçekten çok dengeli bir stoper.



Yediğimiz gole gelelim. Fernandes sinirlerine hakim olamaması malesef başımızı ilerde daha da derde sokacak gibi. Olcan'ın ısrarla 9.15'e gelmemesi Fernandes'in sinirlenip topu Olcan'a vurdurmak istemesi ve dönen topun gol olması belki bir tesadüf ama yine de daha dikkatli olmalı Fernandes. Pozisyon içinse top Olcan'a çarpıyor ( numaralı tribün ofsayt kamerasından belli oluyor sadece çarptığı ) ama çok ufak yön değiştirdiği için hakemler malesef pozisyonu süzemedi ve Olcan'a kart çıkartamadı. Çıplak gözle izlediğimde ben de çarptığını görememiştim açıkçası.

Fernandes'in topu kaptırması ve ardından Zokora'dan yediği yalandan çalımla birlikte boşluğu iyi gören Zokora'nın attığı pasta Halil Ersan'dan yediği acayip tekmeye rağmen Sapara'ya duvar oluyor, Toraman'ın Sapara'yı tüm engelleme çabalarına rağmen top Yasin'e geliyor. Buraya kadar defansif olarak tüm görevleri yerine getiren bir Beşiktaş savunmasında yine zayıf halka olarak nitelendirebileceğim Uğur Boral'ın topa yerine adama gitme hastalığı başımıza dert oluyor ve görsel olarak güzel bir gol yiyoruz. Bu gol hem takımın moralini sıfırlıyor hem de tribünde "Quaresma" seslerinin yükselmesine neden oluyordu.

Golden sonra Halil'e yaptığı faulden mi yoksa itirazdan mı gördü Ersan kartı bilmiyorum fakat faulden dolayı ise kart son derece doğruydu. Bir de Almeida'ya ilk yarıda Trabzonspor atağa çıkarken Zokora'ya arkadan yaptığı faul sonrası verilmeyen bir kart var. Aslında Cüneyt Çakır'ın hiç es geçmeyeceği bir faul türüydü ama garibime gittiği için bu notu da paylaşmak istedim.



Devre arasında ise hayatımda ilk kez bu kadar kelimenin tam anlamıyla kaosu yaşıyordum. Eski açıkta benim sayabildiğim aynı anda en az 5 kavga çıktı. 15 dakika boyunca a.c.a.b'ın hiçbir müdahalesi olmadan insanlar birbirini dövdü. Gerçekten hala o şoku atlatmış değilim. Çok ilginçti kavgaların neden çıktığı hakkında pek bir fikrim yok basın "Quaresma" diye yazmış ama bence hem tribünler çok gergin hem de kapalıda maç izlemiş insanların eski açığa geldiğinde söylediği sözlere cevap veren insanların fazlalığından olabilir bu diye düşünüyorum.
Samet Aybaba hatasından dönüp hiçbir varlık gösteremeyen Batuhan'ı oyundan alıp sol kanata Olcay'ı alıp Almeida'yı forvete çekti. Aslında maçın başlangıcında olması gereken dizilişe 45 dakika sonra ulaşabildik.


İkinci yarı başlarken tek isteğim iyi oynamayan Trabzonspor'un bir şekilde 2. golü atmaması ve bu kaos ortamının iyiden iyiye azıtmaması olacaktı. Az kalsın aklıma gelen başımıza geliyordu Halil'in müthiş şutu yürekleri ağızlara getirdi.

Bek oyuncularının sırtı dönük adama faul yapma sorunsalı Zeki'de de baş göstermiş olacak ki Olcay'ı indirmesiyle birlikte tehlikeli bir yerden serbest vuruş kazandık. Fernandes maç boyunca kullandığı tüm frikikler kısa kalmış ve etkili olamamıştı. Topu ilk kez kaldırdı ve Onur'un belki de maç boyunca yaptığı tek hatayla topu yan ağlara bıraktı. Özgüveni yerine gelen takım bu dakikadan sonra daha baskın oynamaya başlayacaktı.



Beşiktaş için ise yine en büyük tehlike Uğur Boral'ın kanadına Trabzonsporlu oyuncuların atacağı uzun veya derinlemesine toplardı. Nitekim bunlardan birinde Halil topu Yasin'le o da Olcan'la buluşturup top ağlara gitse de pozisyonun ofsayt olması bizi geriye düşmekten kurtarıyordu.

İkinci yarı ise attığı gol ile biraz olsun kafasını toparlayan Fernandes maça hükmetmeye başlıyordu. 3 kişilik bir slalom ile topu Olcay'la buluşturdu ancak Olcay topu kaleye göndermek yerine kaleciyi geçip topu ağlara göndermek yada penaltı almak için Onur'un soluna gidince ligimizin Volkan ile birlikte en iyi açı kapatan kalecisi Onur bu pozisyonu da kurtarmış oldu. 

Bir parantez de Olcay için açalım kendini çok kolay yere bırakıyor ve acı eşiği çok düşük. Yani çok kolay bağırıyor ve hakemle biraz fazla oynamaya çalışıyor. Bunu biraz azaltması gerekir çünkü haksız bir durumda takım lehine avantaj sağlarsa tribün tarafından çok tepki alacak.



Olcay'ın pozisyonundan 1 dakika sonra Ersan ise topla çıkışlarından birini yapıp topu maç içinde casper çalımını denemek dışında pek de etkili olamayan Holosko'ya atıyordu. Holosko ise asist niteliğinde bir pas ile Almeida'yı buluşturuyor Almeida ise 2-4'lük Fenerbahçe maçında kaçırdığı pozisyonun aynısını bir kez daha kaçırıp yine galibiyetten ediyordu takımını. 


Şu son 2 pozisyondan sonra Pektemek için çok üzülmek dışında elinden bir şey gelmemesi üzüyordu. Zaten kısıtlı kadroda bulunan santrforların hiçbirinin golcü özelliğinin olmaması takımın "golcü" diye bağırmasına sebep oluyordu. 

Bu 2 pozisyonun ardından verdiğimiz tek pozisyon ise Uğur Boral'ın Volkan Şen'den yediği şık çalım sonrası geliyordu. Uğur Boral'ın yerine Erkan Kaş yada Emre Özkan oynasa hem özkaynak düzeninden biri daha takımda olacak hem de en azından her hava topunda yüreğimiz ağzımıza gelmeyecek. 


Ve gelelim şu son malum pozisyona. Fernandes'in kısa kullandığı bir kornerden daha sonra topu Zeki uzaklaştırdıktan sonra ne yalan söyleyeyim maçı bitirecek diye düşündüm Çakır ama son bir top daha şans verdi ve Olcay'ın sahalarda az rastlanır inanılmaz top kontrolü ile birlikte topu yine Onur'a takışı ile maç bitti. İlk dokunuş golün yarısıdır derler İngilizler nitekim öyle de oldu bitiricilik faktörü yine 2 puanımızı uçurdu götürdü.



Bir de fotoğraflarda görünmeyen ama McGregor'un çimleri döverken ki hali keşke onu da çeke bilselermiş.






Velhasıl kelam yine boşa oynanan bir devre dışında 2. yarı koşan, yetenekleri el verdiği müddetçe iyi oynamaya çalışan, mücadele eden, keyif veren ve en önemlisi maç sonunda alkışlanan bir Beşiktaş vardı. Takımımızın en önemli eksiği boşa devre oynamak gibi duruyor. Onu halletmek asıl amacı olmalı Aybaba'nın.



Fotoğrafı gördüğümde aklıma gelen bir isim de Veli oldu. Keşke o da olsaydı o da yatsaydı dedim.


Bazen elinden geleni yaparsın tatmin olursun ama o sana yetmez. Bugün de o günlerden biriydi. 
İnsan bazen mutlu son istiyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder