5 Mart 2012 Pazartesi

Tünelin Ucundaki Işık




Galibiyete hasret kaldığımız günler geçirmeye devam ediyoruz. Her geçen maç, kötü oyun zincirimize bir halka daha ekliyoruz. Bu durumlara düşmek, en çok biz cefakâr Beşiktaş taraftarını karmaşık duygulara sokuyor. Ne yapsak, ne etsek olmuyor, işin içinden çıkılmıyor.

Carlos Carvalhal ilk yarı ne kadar önde gittiyse; ikinci yarı da o kadar kötü gidiyor. Sistem hataları, oyunu okuyamaması… Bu liste uzayıp gidiyor. Bunlara Portekizlilerin –Fernandes hariç- vurdumduymazlığı da eklenince, karşısında ne Ernst’in akıttığı ter ne Pektemek’in döktüğü gözyaşı ne de taraftarın çektiği çile durabiliyor. Taraftar demişken, çoğumuzun gönül verdiği renkler bir sadece. Gerisi bin bir türlü ayrılık. Bu kaos ortamında bazen kırıyoruz birbirimizi, bazen omuz omuza veriyoruz, bazen de küfürler edip saha kapattırıyoruz.

Biz alıştık aslında kanser olmaya. Her şey iyi giderken patlak veren sakatlıklara, eyyamcı hakemlere, önümüze taş koyanlara. Bizim yadırgadığımız şey, sahadakilerde olmayan mücadele ve inanç belki de. Topu kaptırınca “Nasıl olsa eşekler var, onlar koşar!” diyerek yürüyenlere, sahada top oynanırken kenarda gülenlere, İnönü de sadece 90 dakika yaşayabilmek için verilen emeğe edilen, ihanete…

Peki, hata kimde? Nerede? Ne Şekilde? Çözüm Ne? O kadar çok yanlış giden şey var ki… Toraman’ın adam kaçırması kadar “bariz”, Almeida’nın o muhteşem(!) sol ayağı kadar “gereksiz”, Simao’nun yapmaya çalıştıkları gibi “anlamsız”, Ekrem’in çalımları kadar “baş döndürücü” ama futbolcuların paralarını alamadığı kadar da “gerçekçi”!

Tam tüpü kapatmışken, stad Ertuğrul’a kaymadan izni almışken, Adanalı dönüyorken bu gidişat derinden sarstı bizi. Sevinmek için sevmedik elbette, kupasız geçen yıllarda bile bırakmadık ki seni. Ama sabrımız taştı artık. Her maç öncesi umut dolan yüreğimizin hep hüsrana uğramasından, maç sonların a ekrana bakakalmaktan sıkıldık. Usain Bolt edasında dibe koşuyoruz, karanlığa gömülüyoruz.

Tüm hatayı Carlos’a yükleyip, sanki FM oynar gibi futbolcu kesiyoruz. Kolay gaza gelip üzerimize düşen görevi yapmıyoruz. Bu buhrandan çıkmak kolay olmayacak elbette. Beşiktaş’ı yıkan bu sefer sadece rakipleri değil aslında. Teknik Direktörü, futbolcusu, sağlık ekibi, başkanı yönetimi, taraftarı... Yani kısacası kendisi.Ben birilerini koruma derdinde değilim ama kimse kusura bakmasın.

Önümüzde çok önemli bir Avrupa Kupası maçı var. İşimiz kolay değil, bunun farkındayız. Falcao ve takım oyunu tehditine karşı, o yükselen grafiğin mimarı olan savunma dörtlümüzden yoksunuz. Fakat Beşiktaş bu. Yeri gelir 2-0‘dan maç verir, yeri gelir Old Trafford’u sükûnete boğar.

En büyük savunma mekanizmamız olan Play Off’a da bu saatten sonra anca renk katarız. Söylenecek söz, yazılacak çok şey var. Bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor, boğaz düğümleniyor. Havluyu atmış bir boksör gibiyiz. Uçan kuşa borcumuz var. Özkaynağın, amatör şubelerin hali ortada. Yönetimsel açıdan sıkıntılar had safhada. Bir an önce yeni başkanı seçip yol haritası çizmemiz gerek. Karanlık bir tünelde gidiyoruz; yavaşça, ucundaki beyaz ışığı arıyoruz; kanat çırpmaya… Esenliklerle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder